Makaleler
Ian Nepomniachtchi: FIDE Dünya Şampiyonası Söyleşisi

Ian Nepomniachtchi: FIDE Dünya Şampiyonası Söyleşisi

CHESScom
| 105 | Satranç Oyuncuları

GM Ian Nepomniachtchi, FIDE Dünya Şampiyonasını kazanmak için ikinci denemesini yapıyor ve şampiyonluktan sadece üç berabere uzaklıkta.

Geçen yılki Sinquefield Kupası sırasında, Nepomniachtchi, Chess.com'dan GM Daniel "Danya" Naroditsky ile yaptığı söyleşide satranç kariyerinin erken yıllarını, satranç felsefesini, dünya şampiyonluğu maçını, rakibi GM Ding Liren'i ve GM Magnus Carlsen'in maçı oynamayacağını duyurduğunda hazırlıklarının nasıl değiştiğini ve önceki FIDE Dünya Şampiyonluğu maçından ne dersler çıkardığını ve daha fazlasını anlattı. 

Aşağıda bu söyleşinin çözümlemesi (transkripsiyonu), videodan kısa bölümler eşliğinde yer almaktadır.


Yetişmesi

Danya: Ian, bu çok çok zorlu turnuvada sırasında bu söyleşi için zamanını ayırıp bize katıldığın için çok teşekkürler. [Editörün Notu: Nepomniachtchi o sırada Sinquefield Kupası'nda oynuyordu]. Temelden başlayalım. Ian Nepomniachtchi satranç oynamayı nasıl öğrendi? İlk antrenörün kimdi? İşlerin ciddileştiğini ne zaman fark ettin?

Ian: Öncelikle beni bu söyleşiye davet ettiğin için teşekkür ederim. İlk olarak benim hikâyem gayet sıradan. Dört yaşlarında bazı satranç taşlarını öğrenmeye başladım; ama benim için daha çok askerler gibilerdi. Oldukça alışılmadık bir satranç takımıydı. Dolayısıyla pek çok farklı eşyayla oynayıp bunların bazı anahtar taşların yerine geçtiklerini hayal ederdim.

Aynı zamanda, bir de düzgün bir satranç takımım vardı ve amcamla beraber çok oynardım. Sanırım dedem, Sovyet seviyelendirmesinde ikinci kategori veya o civardaydı hatta belki birinci kategori bile olabilir ki bu epey ciddi bir seviyedir. 

Ayrıca amcam bir usta adayıydı ve birbirleriyle oynamak için epey zaman ayırıyorlardı. Yani, bu eski Sovyetler Birliği ve Rusya için gayet alışıldık bir şey. Bir noktada, ben de "Burada ne yapıyorsunuz?" diye sorar hale geldim.

Böylece 4,5 yaşlarında oyunla böyle tanıştım ve belki o yılın sonuna doğru da sürekli oradan oraya taşınan bir satranç kulübün bizim evin çok yakınına gelmişti. Dolayısıyla beş dakika yürüme mesafesine yerleşmişti.

Danya: Uygun.

Ian: Evet, çok yakın. Dolayısıyla beni bir satranç antrenörüne göstermeye karar verdiler ve sanırım o da usta adayıydı. O da, "evet, tabii ki," diyerek benim kulübe kaydımı aldı. Böylece belki beş yaşında belki biraz daha küçüktüm.

Burada ilk antrenörüm olan FM Valentin Evdokimenko ile tanıştım ki kendisi özellikle çocuklarla çok yumuşak ve anlayışlı birisiydi. Doktorun reçetesi budur. İlk antrenör çok önemlidir. Sizi satranç dünyasıyla tanıştıran kişidir. Kısa süre sonra benimle sadece kulüpte ders yapmayıp, beni ziyaret eden ve bana... 

Danya: Dostun oldu. 

Ian: Tabii ki, bir arkadaş ve mentor gibiydi ve birkaç yıl içinde çok da fazla örneğini duyup görmediğim şeyler yaptı. Eskisi kadar yardımcı olamadığını hissettiğinde, uluslararası usta Valery Zilberstein'ı, ki Sovyet döneminde iki defa Rusya Şampiyonu olmuştu, benimle çalışmaya ikna etti. Bence bu büyük bir kilometre taşıydı ve oldukça da etkileyiciydi. Normalde mentalite kendi öğrencilerinizi elinizden bırakmamak için savaşmak şeklindedir, kimsenin isminizden bir şeyler çalmasına izin vermemeye çabalarsınız.

Bu durumda iş tamamen farklıydı. Dolayısıyla, sonsuza dek müteşekkirim.

Danya: Genç bir çocuk olarak stilini nasıl tarif edersin? Çok taktik miydin? Halen bir süper büyükusta veya dünya şampiyonluğu adayı olarak gösterdiğin kendine has stiline dair işaretlerini o dönemde de göstermeye başlamış mıydın?

Ian: Güzel bir soru. Bence gerçekten zeki bir çocuktum, çok sayıda oyun oynuyordum. Öğretmenlerle dolu bir aileden geliyordum ve inanılmaz bir kütüphanemiz vardı. Tabii çok sayıda da satranç kitabı vardı. Bazı çok güzel kitaplar arasında  Aron Nimzowitsch'in çok meşhur Benim Sistemim vardı. Ayrıca pek çok büyükusta turnuvası kitabı vardı, tüm zamanların en beğenilen kitaplarından birisi olan [GM David] Bronstein'ın kitabı vardı [Editörün Notu: Zürih 1953]. Ayrıca Dünya Şampiyonlarının en iyi oyun koleksiyonları vardı. Yani oynamaya çalışıyordum ve bence gerçekten gerçekten olduğunu anlamaya hiç çabalamıyordum. Daha çok bakma ve oynama sürecini seviyordum.

Bunun yanı sıra, bazı ideal konumları dizmeyi seviyordum. Örneğin, Beyaz tarafından oynayabildiğim kadar çok hamle yapmaya çalışıyordum. Esasen a3, b4, c5, d5, e5, f5, g4, h3 ve bilirsin, filleri c4'e ve f4'e sonra atları d4 ve e4'e dizmeye çalışırdım.

Danya: İdeal yapılar.

Ian: Evet, ideal yapılar. Gerçek bir oyunda ulaşmak istediğim konumu kafamda kurgulamak gibi. Ve bunun satrançta uyumu öğrenmemi sağladığını söyleyemem; ama güzel bir yapıyı beğeniyordum, her şeyin korunmuş ve bağlantılı, uyumlu olmasını.

Dolayısıyla bunu yapmak için çok zaman harcıyordum. Satranç uyumuna duyduğum be erken sevgi bence hâlâ devam diyor. Evet, bunu halen deniyorum—muhtemelen başarısız bir şekilde (gülerek)— yine de halen pek çok oyunumda bunu yapmaya çalışıyorum. 

Modern dönemlerden konuşacak olursak, her zaman stilinizi koşullara uydurmalı hatta bazen açılışlarınızı bile duruma göre ayarlamalısınız. Bazıları ilk açılışlarının klasik açılışlar olduğunu söylerler. Diyelim ki önce SicilyaVezir Gambiti veya Ruy Lopez (İspanyol). Benim içinse , ilk açılışım sanırım Caro-Kann'dı; çünkü basitçe ilk antrenörümün gösterdiği açılışları oynuyordum ve birdenbire bir İskandinav oyuncusuna dönüştüm.

Danya: Vav.

Ian: Evet. Ayrıca, Alekhine ile ilgili kendi araştırmamı yapmıştım. Bu ilginç bir dönemdi ve tüm bu açılışlar bazı çocuk turnuvalarında gayet işe yarıyordu. Yani bugün bile bu açılışların o kadar da kötü olmadıklarını söyleyebilirim. Yine de muhtemelen iyi sonuçlar almak için Sicilya veya Petroff gibi daha klasik bir açılışa sadık kalmalısınız.

İlk Başarıları ve Büyükusta Oluşu

Danya: Üst düzeyde Petroff'u oldukça başarılı şekilde oynayan birisi tanıyorum. Bir isim söylemeyeceğim. [Editörün Notu: Danya Nepo'nun kendisinden bahsediyor.]

Ne zaman kafalar sana çevrilip kaşlar kalkmaya başladı? İsmin gazetelerde ne zaman çıkmaya başladı? Rusya'daki satranç camiası ne zaman senin ciddi olduğunu düşünmeye başladı?

Ian: Bence bu çok erken oldu; çünkü o zaman bunu tam olarak hazmedemedim. Çocukken epey başarılıydım. Bu başarıya rağmen, bir noktaya kadar Rusya Yaş Grupları Şampiyonu olamadım. Her zaman birinciliği paylaşıyordum ve her zaman eşitlik bozmayla ikinci oluyordum. Çok sinir bozucuydu diyebilirim. Üç defa Avrupa Yaş Grupları gibi bir şey kazandım sanırım. Bunların iki tanesi bir tur kalaydı, dolayısıyla son tur hiç oynamayabilirdim de.

Sanırım, 2002'de bir "altın duble" yapıp hem Avrupa hem de Dünya Yaş Grupları'nı kazandım. Magnus da iyi oynadı ve benimle birinciliği paylaştı. Eşitlik bozmayı önde bitirdiğim erken durumlardan birisiydi.

Bundan sonra, bazı yetişkin turnuvaları ve 18 Yaş Altı gibi turnuvalarda oynamaya başladım. [Editörün notu: 2022'de Nepomniachtchi 12 yaşındaydı.] Zihinsel olarak tam anlamıyla hazır olduğumu söyleyemem. Tabii ki bu satrançta bir handikap. Bir çocuk erken yaşta çok oynayıp profesyonelleşirse çok erken yaşta çok büyük bir egoya sahip olabilir.

Danya: Yıldız hastalığı.

Ian: Öyle de diyemem; ama sanki her şeyden sorumluymuş gibi hissediyorsunuz. Kazanıyorsunuz, kaybediyorsunuz, hamleniz iyi oluyor, hamleniz kötü oluyor, tüm bunlarla birlikte egonuz büyüyor.  Aslında genç satranç oyuncularının ebeveynlerine bir tavsiye: tamamen kontrol edilmese bile biraz yönetilmeli.

Bence bunlardan sonra bana her sonuç zaten olağan gibi gelmeye başladı. Amacım sadece bir turnuvaya gitmekti; çünkü orada zaten her şey kendiliğinden oluyordu ve aslında satranç da çalışmıyordum. Normalde geliştiktçe daha çok çalışmalısınız; çünkü rakiplerinizin de seviyesi artıyor. Ancak hiçbir zaman gerektiği kadar çalışmadım. Normalde 25 veya 26 yaşın altındayken rakiplerime göre çok da satranç çalışmadığımı söyleyebilirim. Belki de bir tür yıldız hastalığıydı. Ancak aynı zamanda haberlerle gösterilen ilgiye de çok hızlıca alışamadım.

Danya: Büyükusta olduğunda kaç yaşındaydın? O günü veya son normunu aldığını veya "nihayet bu unvanı aldım," hissini yaşadığın günü hatırlıyor musun? O anı o sonucu bekliyor muydun?

Ian: Pek çok dahi çocuk ve yaşıtlarıma göre —belki de bu satranç oynadığınızda edinmeniz gereken bir zihinsel yaklaşım, sadece satranç oynamayı öğrenmeye çalışmalı ve gelişmeye çalışmalısınız, hiçbir zaman bunu hissetmedim. Belki daha yavaş olur ama bu hep ana amaç olmalı. Eğer gelişiyorsanız, sonuçlar arkasından gelir. Belki de bu zihinsek yapıydı. O yüzden kendine net amaçlar koymuyordum. Tabii ki turnuvaları birdenbire kazanmayı bırakınca öfkelenmiştim. Ancak A ve B arasındaki neden sonuç ilişkisini kurmam zaman aldı.

Büyükusta normundan bahsedecek olursak, hepimiz az çok zorlayarak bunu elde eden [GM Sergey] Karjakin'in bunu yapmak için döner turnuvalara girdiğini biliyoruz. Bugünlerde de olan şey genelde bu aslında.

Ancak sanırım ben GM normu için sadece bir defa kapalı turnuvada oynadım ve orada %50 gibi bir skor yaptım. Yani amacım normları tamamlamaktan ziyade pratik yapmaktı. Ve [büyükusta olduğumda] 16 veya 17 yaşındaydım. Bugünler için bilge ve yaşlı bir adam olarak [her ikisi de gülüyor] kabul edilebilirim. Herkes 14 yaş itibariyle büyükusta unvanını elde edemezsen bir şey olamayacağını düşünüyor.

GM normu için sadece bir defa kapalı turnuvada oynadım... Sanırım 16 veya 17 yaşındaydım —yani bugünler için yaşlı ve bilge bir adam olarak kabul edilebilirim.

Danya: Sence, bu tek soru için başka bir konuya geçiyorum, bu çok mu saçma bir fikir? Satranç dünyasında bu işi bu yaşa kadar başarman gerektiğine yönelik bir algı var. Yani bilirsin, 35'ten sonra senin için hiç ümit yok demektir. Bunun yanlış olduğu da kanıtlandı, başka oyuncuların yanı sıra [GM] Vishy [Anand], tarafından da. Sence bazı şeyleri inanılmaz erken bir yaşta başarmak ne kadar önemli? Sence bu fikre inanmak için geçerli bir neden var mı?

Ian: Pekala, herkes rekorlar kırmak istiyor. Bence bu, ana fikir ve bu şekilde dikkat çekiyorsunuz. Bu şekilde davetler alıyorsunuz. Bu şekilde sponsor filan buluyorsunuz.

Ancak diğer taraftan, erken yaşta başarılı olmanın bir iyi tarafı da bilgileri hazmetme verimliliğiniz. Bence bu da az çok bilinen bir gerçek. Eğer bir çocuk çift ana dilli bir ailede büyürse,  o zaman her iki dili de hızlı öğrenme olasılığı artıyor. Çocukları 7-8 yaşına gelene kadar daha fazla dil öğrenebilmeleri için öğretmen tutmaya çalışan arkadaşlarım var. 

Bu satranca da uygulanmıyor doğrudan; ama kendi deneyimimde bir şeyi erken yaşta öğrenmek 13, 14,15 yaşında öğrenmekten daha kolay oluyor. Aynısı 25 veya 30 yaşında aynı şeyleri başarmak için de geçerli.

Bence bu gerçekten önemli. O yaşta çok çalışırsan bu gelecekte çok fazla zamandan tasarruf etmenin sağlıyor.

Unvanlardan bahsetmek gerekirse, bence diğer rekabet eden isimlere nazaran bir unvanı erken yaşta elde etmek büyük bir avantaj. Eğer 2450'yseniz, belki FIDE ustası belki uluslararası ustaysanız ve unvanların peşinden erkende koşmuyorsanız, örneğin 2490 veya 2500 olup zaten unvanı almış birisine göre dezavantajınız var. Kim daha güçlü rakiplerle oynar? Kim kapalı turnuvalara davet alıp seviyelerini gerçek oyunculara karşı test eder?

Cevap belli. Bu nedenle bence gerçekten bu işleri kontrol etmek önemli; çünkü erken aşamada avantaj elde etmiş oluyorsunuz. Bu unvanları kovalamaya hazır olmayanlar ve bu unvanları zorla almayacaklar için pek adil değil. 

2700'e Yükselişi

Danya: 2700'ü eğer araştırmam doğruysa Temmuz 2010'da geçtin. Eğer 2010'da nasıl bir oyuncu olduğunu hatırlıyorsan, satranca yaklaşımın yıllar içinde nasıl değişti, nasıl olgunlaştın ve 2700'ü ilk geçtiğinde nasıldın hatırlıyor musun? O his nasıldı? Yani Satranç Olimpus'undayım hissi. Bu işte ciddi şansım var. Oyuna olan bakışın o dönem ne yönde değişti?

Ian: En az bir yıl, hiç oynamayacak kadar üzgündüm. Örneğin ilk GM normumu aldığımda çok heyecanlıydım - yani nihayet 2600 olmuştum. Bazıları daha fazlasının olacağını söylüyordu. Ancak sonraki büyük ilerleme epey sonra geldi. 2600'de üç yıl veya daha fazla kaldım. Sonra birdenbire bir noktada tüm oyunlarımı kazanmaya başladım.

Danya: Özel olarak ne değişti?

Ian: Bunu söylemek zor. Bir şey açıldı gibi. Bir noktada kazanamamak sinirlerinizi bozuyor ve artık sabrınız taşmak üzereyken farkında olmadan yaklaşımınızı değiştiriyorsunuz. 2600, 2620, 2610, 2640 ve 2620 olduğumu hatırlıyorum ama birden bir noktada, belki bir altı ay içinde 60-70-80 reyting kazandım. Sanırım Rusya Kupası'nda 8,5/10 yaptım.

Daha sonra bir açık turnuvada, ki sonuç olarak en iyi turnuvalarımdan birisiydi, Hırvatistan'daki Avrupa Bireysel Şampiyonası'ydı sanırım. O noktadan itibaren Hırvatistan'ı çok sevdim (gülerek). 9/11 gibi bir skor yaptım ve oldukça etkileyiciydi. Bunun olmasını da beklemiyordum.

Spektaküler bir başarı elde ettim diyemem. İşimi yaptım ve birden bire tüm taşlar yerine oturdu.

Satranç Motorları

Danya: Satranca bakışından bahsedelim, bilgisayarlar sorusuyla. Çalışma ve hazırlıklarında ne zaman motorları çok aktif kullanmaya başladın? Şu an en üst düzey hazırlıklarda bilgisayarın kullanılmasına dair bakış açık nasıl?

Ian: Hatırladığım kadarıyla ilk gerçek bilgisayarı sekiz yaşımdayken gördüm. Moskova'da yaşayan arkadaşıma gitmiştik. Sanırım Prince of Persia oyunu içindi. (Her ikisi de gülüyor.) Satrançla ilgili bir şey yoktu. Bİr süre sonra onlar Moskova'dan taşındı ve eşyalarını da bize bıraktılar, aralarında çocuğun bilgisayarı da vardı. Daha sonra arkadaşımız, sanırım 386'ydı [Editörün Notu: o zamanki bilgisayarın işlemci çipi] veya ona benzer bir şeydi. Dolayısıyla gerçekten eskiydi; ama Windows 3.1 yükledikten sonra iyi oldu. Benim de ana ilgim bilgisayar oyunlarıydı.

Sanırım Chessbase'ei ve o zaman için çok ama çok basit br veritabanını aldık ama oyunlar mesela 1995'e kadardı, daha çok eski oyunlar vardı; ancak yenilen bir kısmı görünüyordu. Tabii ki Fritz, belki de Ücretsiz Fritz'di belki de 5.32'ydi. Yine de yedi veya sekiz derinliğe inebiliyordu.

Danya: Bunu duyan insanların bir kısmı Fritz nedir onu bile bilmeyecek Düşüncesi bile çılgınca.

Ian: Belki de Fat Fritz'i bile bilmiyoruz; ama evet o zaman için iyi bir şeydi. Sanırım resimler de olduğu için PlayerBase ilgimi çekmişti. Oyunculara bakmak daha çok ilgimi çekmişti.

Danya: Mesela [GM] Garry [Kasparov]'un 15 yaşındaki görünüşü gibi mi?

Kasparov 11 yaşında. Fotoğraf: Owen Williams/Kasparov Agency, CC.

Ian: Evet kesinlikle. O zamanlarda beri kendi ufak bir not defterim vardı, bir şey bakıp beğendiğimde PC'nin başına geçip kontrol ederdim. Yine de sanırım  o Fritz sanki çok da kuvvetli değil gibiydi.

Danya: Yani hazırlıklarında Fritz'i kullanmaya başladın. Tabii ki bugüne hızlı saracak olursak satranç çok değişti. Bu konudaki görüşün nedir? Satrancın hızlı değişimi ve motorların hazırlığın ve antrenmanların  her aşamasında daha da önemli hale gelmesiyle ilgili düşüncelerin nelerdir?

Ian: Evet devam ediyor. 12 yaşıma gelene kadar, yani bazı gençler şampiyonalarını kazanırken hiç dizüstü bilgisayarım yoku, bir turnuvaya gidekren hiç hazırlık olmuyordu. 

 Bu bir gelenekti —sanırım Wijk aan Zee'de devam ediyor— size önceki tur oynanan oyunların basılı hali veriliyor. Bu da rakiplerim hakkındaki ana bilgi kaynağımdı ve kesinlikle bu notlar bir veritabanındandı. 10 yaş altında oynarken, kafile başkanının bir dizüstü bilgisayarı olurdu ve ona giden bir oyuncu kuyruğu olur, bilgisayarı 10 dakika kullanabilirdi. O zaman için bu paha biçilemezdi.

Ancak analiz amaçlı gerçek hazırlıklar sanırım 13-14 yaşlarında başladı. Dizüstün bilgisayarınız olması da yetmiyor, onu nasıl kullanacağınızı da bilmeniz gerekiyor. İlk kez veritabanı kullandığımda bu gerçekten çok büyük bir adımdı tüm o kağıtları karıştırmanıza gerek kalmadan birkaç tuşa basıp rakibinizin ne oynadığını öğrenebiliyordunuz. Çok büyük bir rahatlıktı.

Sonradan kendi teorimi geliştirmeye başladım. Tabii bu benim çok ilgimi çekti ve bu varyantlar tahtada her oluştuğunda çok mutlu oluyordum.

Bazı koçlar bazı varyantları gösterdi; ama bu çok da önemli değil. Sanırım 14 yaşlarında online satranca başladım ve internet o zaman pahalı olduğu için bu sınırlı bir deneyim oldu. Tabii her şeyi online denerdi ve sanırım şu anda da pek çok oyuncu böyle.

O yüzden kendimi bilgisayar çağının çocuğu olarak adlandıramam. Bence satrancı bilgisayarsız öğrenen; ama bir seviyeye geldikten sonra varyantlara bilgisayardan bakmadan oynayamayan kuşaktanım. O nedenle, şu anda varyantlarınıza iPhone'unuzdan bile bakabiliyorsunuz. Bu da nerede hata yaptığınızı görmek için yeterli. Ancak benim için olay daha çok veritabanını incelemek ve bazı oyunları öğrenip, özellikle ilk kez oynayacağım açılışlarla ilgili bilgi edinmekti.

Tabii ki artık —bilmiyorum. Belki de bu en etkili yol olduğu için pek çok oyuncu bilgisayarlar gibi oynamaya çalışıyor. Ne azman bilgisayar varyantı ve değerlendirme görseniz —en azından bu benim için böyle— bu değerlendirmenin nedenini anlamaya çalışıyorum? Yani daha derine inmeye çalışıyorum. Sadece değerlendirmeyi değil konumdaki tipik manevraları filan da görmek istiyorsunuz. Önceden normalde bazı büyük oyuncuların oyunlarını inceler ve nasıl oynadıklarına bakardınız. Şimdi aynısını bilgisayarın birinci veya ikinci devam yoluyla yapıyorsunuz.

Hızlı Satranç & Yıldırım vs. Klasik [Ağır Parti]

Danya: Gözlemlediğim bir çılgın nokta şu, bu genç oyuncuların çoğu yıldırımda illa çok da iyi değiller. Eğer yanlışsam beni düzelt; ama sanki bilgisayarı çok fazla kullanarak sezgileri yerine konumdaki kesin gerçekliği arıyorlar ve buna alışmışlar gibi. Acaba genç oyuncular daha mı az sezgisel oluyorlar? "Bilgisayar öncesi çağda" yaşamış olman senin stilin bugünkü oyunculardan gözle görülür şekilde farklılaştırıyor mu?

Ian: Bence stil insanın içindeki düşünme algoritmasından geliyor. Yani satranç aslında çok basit bir oyun. "Bu hamleyi yaparsam ne olur? Rakibim ne oynar?" Bir şekilde bana kodlama gibi geliyor. Şöyle bir işlem var: Eğer...sonra, eğer...sonra, eğer sonra.... Ben de masada az çok böyle oynuyorum.

Ancak aynı zamanda, büyük ölçüde sezgilerim ve sağduyuma çok güveniyorum. En azından on konumdan dokuzunda bunu yapıyorum. Bir konum gördüğümde, ilk izlenimimde üç tane aday hamle seçip onları değerlendiriyorum. Bu üç hamle arasından, bir tanesi en iyi değil; ama kesinlikle de en kötü değil. Tabii ki bu kadar basit değil, hesap da var mesela yarım saat düşünüp bariz bir gaf yapmamak için. Aklım az çok böyle çalışıyor. Sadece sezgi diyemem; ama ben bunu genç oyuncular için de söyleyemem; çünkü genç oyuncuların satranç karakterlerini çok da incelemedim, bundan utanç duyuyorum. Belki de haklısın.

Büyük ölçüde sezgilerim ve sağ duyuma çok güveniyorum. En azından on konumdan dokuzunda.

Örneğin on yıl önce, bazı Çinli oyuncular hakkında konuştuğumuzda genel kanı şöyle oluyordu: "Evet tüm bu Çinli oyuncular hesap yapmayı biliyorlar. Konumu değerlendirmek istemiyorlar." Bu daha çok oyunun teknik tarafıyla ilgili —daha az sezgi, daha fazla hesap. Bu manada ben tersiyim: Daha çok sezgi, daha az hesap.

Danya: Seni bir hızlı satranç ve yıldırım canavarı yapan nedir?

Ian: Belki. Öyleydim; çünkü dediğim gibi stilimi ayarlamak zorundayım. Özellikle de açılıştan sonra çok çok direkt sorulara yanıt bulmanız gerekiyor. Çok somut sorunlar. Rakibinizi de açılışta bu şekilde düşürüyorsunuz. Genel kanı sezgisel oyuncuların süreleri azaldığında satranç seviyelerinin çok da düşmediği şeklindedir. Belki de bir sebebi budur. Ayrıca Sovyet Şampiyonlarından bahsederken herkes Tal'i göklere çıkarır. Öyle büyük bir blitz oyuncusuymuş ki...Ancak tamamen sezgisel. Petrosian'ın daha iyi olması beklenirdi diyebilirim; çünkü o da çok pozisyonel bir oyuncuydu. Belki bir açıdan sezgiseldi; ama daha çok hamle isabeti, profilaksi ve taşlar arasında bağlantı kurmaya odaklıydı. Rusya'da şöyle deriz, her şey korunuyorsa çift soru çekmezsin. Bu da hızlı satranç ve yıldırımda işe yarıyor.

Danya: Chess.com Küresel Şampiyonasında oynuyorsun. Bu bir hızlı satranç turnuvası. Hızlı satranç ve klasik farkına dair bir, hatta sanırım iki sorum daha olacak. Hızlı satranç turnuvalarına yaptığın hazırlık, klasik bir turnuvaya yaptığın hazırlıktan farklı oluyor mu? Zihinsel bir farklılık var mı? Hızlı satranç bir şekilde daha mı rahat oluyor? Açılış hazırlığın değişiyor mu veya benzer bir hazırlık ve zihinsel altyapıyla mı gidiyorsun turnuvaya?

Ian: Bu güzel bir soru; çünkü iki yıl önce zihinsel yaklaşımım tamamen farklıydı. Yani şunu diyemem: Evet, bu internet oyunları tamamen eğlence için," tabii ki bazen ödül kazanmanız gerekiyor; ancak bu turnuvaları önsem olarak bir masa başı turnuva özellikle de klasik bir turnuvayla kıyaslayamazsınız. Bence bu kesinlikle hızlı satranç ve yıldırımda geçerli. Tabii ki kötü şöhreti olan açılışları deneyebilirsiniz. Bence Şah Gambtinde hızlı satranç ve yıldırımda şu anda bile az çok başarılıyım. Bir iki defa klasik satrançta da oynamayı düşündüm.

Danya: Satranç severler buna bayılırdı.

Ian: Satranç severler öyle yapardı, peki ben ne hissederdim? (gülümseyerek)

Danya: Evet; ama o daha önemsiz öyle değil mi? (Gülerek)

Ian: Bu başka bir sorun. Şimdi klasik için bir repertuvar var, hızlı satranç ve yıldırım için bir başka repertuvar var. Ancak bunu fark ettiğim anda şöyle bir şey de oldu, birçok kuvvetli oyuncu çevrimiçi de oynamaya başladı. Temelde bizim online turnuvalar hariç her yerde oynama seçeneklerimiz var bu da anlaşılır. Ancak bu kuvvetli oyuncular gerçekten de iyi fikirleri oynamaya başlayınca, aksi takdirde bu fikirler gerçekten kritik oyunlar için de saklanabilir, fikrimi değiştirdim ve eskisi kadar da açgözlü olmamaya başladım. Eğer az çok önemli bir oyun görürsem, her ne kadar online de olsa yine de hazırlanıyorum ve çok daha önemli bir oyunu beklemiyorum bir fikir uygulamak için.

Tabii ki bu fikir her yere veya her konsepte yapılamıyor. Bu anlamda insanların da daha az açgözlü hale geldiğini düşünüyorum. Ayrıca herkes temelde aynı motorları kullandığı için bir başkasının da oynama ihtimali var çünkü herkes Stockfish kullanıyor, herkes Leela kullanıyor, herkes Dragon kullanıyor. Tabii ki, bir dahinin aynı varyantı bir Titled Tuesday'de oynadığını görme olasılığınız da var. Bunu hiç yapmayabilirsiniz; ama bazen başka bir seçeneğiniz kalmıyor çünkü siz elinize fırsat geçmesini beklerken bir başkası bu şansı sizin yerinize kullanabilir. Oyunların sayısı arttı; çünkü normalde her elit oyuncunun Magnus'a 2-3 oyun oynadığını görürsünüz. Şimdi bazı turnuvalarda, en azından online olarak en az 10-15 oyun oynadığını görüyorsunuz. Bu da teorinin durumunu elbette etkiliyor.

Temelde herkes aynı motorları kullanıyor...o yüzden neden bir şansınız varsa  [hazırlanmış bir açılışı oynama] neden bir başkasının sizin yerinize aynı fikri oynamasını beklemelisiniz ki?

Danya: Ve sonra bu varyantları hatta altı başka varyantı Titled Tuesday'da oynuyorlar. Dolayısıyla çıktı çok daha büyük hale geliyor. Tabii ki, hızlı satrancın çok daha ciddiye alındığını da ima ediyorsun. Yıldırım çok daha ciddiye alınıyor. Daha çok para var. Klasik satrancın ya kaldırılması gerektiği ya da nesnel gerçekliği belli açılardan göstermediğini iddia edenlerin bir haklılık payı var mı? Satranç, bir sanat olarak görülürse azami güzelliğin ortaya çıkabilmesi için daha hızlı zaman kontrollerine mi ilerleyerek daha anlaşılır ve ulaşılır hale gelir. Hızlı satranç ve klasik satranç arasındaki mevcut ilişkiyi nasıl görüyorsun? Sence bu ilişki önümüzdeki yıllarda nereye gidecek?

Ian: Aslında daha fazla insanın opera yerine Marvel çizgiroman filmine gitmesini kınayamazsınız. Bu bir gerçek. Bu bizim zamanımızın gerçeği. Bence bu satranç için de geçerli. Klasik satranç, iki sekundant ekibinin hazırlık yapmaktaki rekabeti değil çok daha derin. Bu türde oyun sırasında kendi planınızla gelebiliyorsunuz. Bu pek çok kez oluyor, bizzat kendi deneyimimden yola çıkarak söyleyebilirim 2020'de Adaylar'da [GM] Anish Giri'ye karşı oynadım ve burada muhtemelen yenilik de olan çok güzel bir açılış fikriyle geldi, ki bu fikre hiç aşina değildim. Ancak o zaman en iyi somut hamleleri yapamadım ve ne yapacağım konusunda kendi fikrimi buldum ve işe yaradı. Eşitledim ve daha sonra rakibim bir gaf dahi yaptı ve bu oyunu kazandım. Normalde hızlı satrançta bunu yapacak zamanınız olması beklenemez. By daha çok genel hissiyatınızdan ziyade ilk izleniminizle ilgili.

Klasik satranç çok daha derin [hızlı satrançtan].  Burada oyun sırasında kendi planınızla gelebiliyorsunuz.

Belki bu benim için daha da doğru oldu. Bilmiyorum (gülerek), belki de bu tam zamanlı sezgi rutinine dönmeliyim ve her şeyi çok da ciddiye almalıyım yani sadece "tabii bu hamle iyi görünüyor, haydi oynayayım" diyebilirim. Tabii ki bu reyting listesindeki durumumu değiştirebilir. Klasik, yıldırım ve hızlı satranç reytinglerini ayırdık. Aynı zamanda, aynı taşlar, aynı kareler, aynı 64 kare; ama biraz daha farklı bir oyun. Şahsen 15 yaşındayken yıldırımı severdim. Neden hızlı satranç oynayacaktım ki, yıldırım oynasaydım basitçe.

Danya: Neden orta yol?

Ian: Evet. Zamanla bu benim yaşlanmamdan ziyade klasik satrancın kendi güzelliğiyle ilgili. Tabii ki 3+0 oynayıp birbirinizin bayrağına oynamak daha zevkli. Bence bunda da o zamanlar daha iyiydim; ama belki bazı e-spor becerilerimi geri alabilirim (gülerek).

Danya: Önceliklerin değişti. 

Ian: Evet, kesinlikle.Benim için keyifli. İlla kazanılmamış iyi bir klasik oyun bulduğumda, büyük bir mücadele bulduğumda çok seviniyorum. Birkaç saat gerçekten ilginç bir şeyler düşünebilir ve rakibinizin zihninin içine girebilirsiniz: Ne düşünüyor? Ne planlıyor? Her şey üç dakikada olup bitip sonuç elinize bu kadar kısa sürede geçince bu ancak bizim zamanımızın ruhuna uygun olsa da bence pek çok güzelliği de geri planda bırakıyor.

Satranç Yorumculuğu

Danya: Sence yorumculuk doğru yapılıyor mu? Klasik satrancın güzelliği satranç kamuoyuna aktarılabiliyor mu? Bu sence başarılabilir bir görev mi?

Ian: Bilmiyorum. Mr.Bean dizisini severdim. Bir bölümünde, ki adı muhtemelen "İyi Geceler Mr.Bean'di."

Başlığından da anlaşılabileceği üzere, uyumaya çalışıyor. TV kanalları arasında zap'lıyor ve TV'de bir satranç oyunu görüyor. Ve çok yavaş oynayan birisi var, tam bir sessizlikte saat tıklıyor (Ian sahneyi mimikleriyle canlandırıyor, bir hamle yapıyormuş gibi hareket ediyor ve sonra elini geri çekiyor). Bu neredeyse işe yarıyor. Daha sonra birden bire reklamlar [geliyor] ve (Ian birdenbire uyanıyormuş gibi yapıyor).

Bu eğlenceki bir şey gibi gösterilmemeli. Çok ciddi olmalı da demiyorum. Belki de oyuncuların kan basıncını, kalp atışlarını vs. görmek mümkündür. Belki de seyircileri ekleyecek bir şey eklenmeli. Aynı zamanda eğer bunu operada yapmıyorsanız neden klasik satrançta yapasınız?

Bu, çok büyük bir iş, belki de gelecek kuşaklar için de böyle, o dengeyi kurmak... Bunun ancak yeni gelen birisi için çok zor olabileceğini hayal edebilirim. Bir futbol maçı izlediğinizde 45 dakika var, sonra devre arası sonra 45 dakika daha var. Sonra penaltı atışları var ve elinizde bir sonuç oluyor. Tüm gününüzü harcamıyorsunuz. Dubai'deki en uzun oyunumuz altı sekiz saatti. Altıncı oyun.

Bu muhtemelen oyuncular ve belki de ilk kez satranç oynayanlar için biraz fazlaydı. Tabii ki birileri sevdi; ama bence [çoğu insan] şöyle düşündüler: "Biraz fazla uzundu."

...bence [2021 Dünya Şampiyonası'nın 6. oyunu] oyuncular için biraz fazlaydı, muhtemelen satrancı ilk kez izleyen insanlar için de biraz fazlaydı. 

Ulusal Hokey Ligi'ne [Ç.N.: NHL] ilişkin güzel bir örnek var. 20. yüzyılın başında 30 dakikalık iki devre vardı. Daha sonra parayı biletlerden değil aralarda yapılan satışlardan kazandıklarını anlıyorlar —bir içecek, yiyecek bir şeyler vs. alıyorlar. Bu nedenle devrelerin sayısını artırdılar. Sabah seansları, akşam seansları vs. Satranç belki de bir gün snooker gibi olacak ve daha fazla uzun maç ve bölüm olacak. Bazıları sabah seansı, bazıları akşam seansları vs. olacak.  O zamna sonuçları biraz daha çabuk alabilmek mümkün olur. Belki de bu ana problemdir [satrançtaki], belki de bazen dört, beş, altı saate ihtiyacınız var bir sonuç görmek için. Belki de bu problem budur, bilmiyorum. Bu tartışmanın derinliğine inmek neredeyse imkânsızdır.

2020 Adaylar Turnuvası

Danya: Evet, bu kesinlikle geniş bir konu. Bir başka geniş konu da dünya şampiyonasıdır. Adaylar Turnuvası'nı ilk kez kazandın. Son oyundan sonra Magnus Carlsen ile Dubai'de karşılaşacağınızı öğrendin. 2020 Adaylar'a giderkenki hislerine bizimle beraber bir yolculuk yapabilir misin? Magnus ile karşılaşacağında kendini nasıl motive ettin? O dönemki ruh halin nasıldı?

Ian: Oh, evet, kalifiye olduğum an bence çok pratik bir yaklaşım gösterdim. Kendime, "Evet, oynadın, kariyerin boyunca bin klasik oyun filan oynadın. Bazılarında iyi oynadın, bazılarında o kadar da parlak oynamadın; ama bu unvanı kazanana kadar esasen 28 oyun oynayacaksın. Muhtemelen, bu 28 oyunda daha da ciddi olmalı ve daha da fazla çabalamalısınız, çok ciddiye almalısınız. Hazırlanıp, sporcu gibi hareket edip başka hiçbir şeyle zaman kaybetmemelisiniz. Daha az oyun, daha fazla eğlence ve basitçe daha fazla çalışma, çünkü bugüne kadar o kadar çok oynamışsınız niye yine oynamayayım ki diye düşünüyorsunuz?”

"Nepo şöyle:
Anne! Başardım! #FIDECandidates pic.twitter.com/4A5vhvwrw6"

— Rakesh Kulkarni (@itherocky) 26 Nisan 2021

Bu zihinsel yapının işe yarayıp yaramadığını söyleyemem; ama bu benim zihinse yaklaşımımdı. Neredeyse her oyunu kendimi çalıştırmanın daha da iyi olmanın bir aracı olarak gördüm. Normal kapalı turnuvalarda ve özellikle hızlı satranç ve yıldırımda benim için ölüm kalım meselesi değildi. Daha ilkeli rakipler, daha önemli oyunlar söz konusu olsa da bu turnuvalar benim için hiçbir zaman konuya fanatikçe, yani sözgelimi din gibi davranmamı gerektirmemişti.

Dünya Şampiyonası döngüsü söz konusu olunca, Dünya Kupası oynarken bu az çok bir piyango gibi, başlangıçta 128'de 1 şansınız var. Dünya Kupasından elenirken bunu sıradan bir olay olarak görüyordum. Ancak şu kesindir ki bu işi başardığınız zaman...yani üç turnuva var, Grand Prix'de Adaylar'a giden yolda. Bunlarda istikrarlı olmanız gerekiyor, kararlı oynamanız gerekiyor ve aynı zamanda iyi oynamanız gerekiyor. Aklımda bunlar vardı. 2019'daki o 2 veya 3 aşamada bu yardımcı oldu. Artık tek adımım var diye düşündüm. 28 oyun kariyerinizde hiçbir şey. Bu noktaya ulaşmak için yüzlerce oyun oynadınız ve artık atmanız gereken o kadar ufak bir adım ki. Evet tabii çok naif gelebilir (gülüyor).

Danya: Magnus'a hazırlanırken saf açılış hazırlığı ile örneğin kendini en yüksek form seviyene ulaştırmak için ne yaptın?

Ian: Hmm. Öncelikle şunu söyleyebilirim... Adaylar'ın ilk ve ikinci ayağı arasında neredeyse bir yıl vardı. Bu, bana satrançsal olarak çok yardımcı oldu; çünkü hedefi gözünüzün önünde bu kadar yakın görünce, bu sizi daha da fazla çalışmaya teşvik ediyor. SARS pandemisi ile birlikte o güne kadar olmadığı kadar çok çalıştım. Normalde bir rutinim olur. Sonrasında bazı antrenman seanslarım olur. Turnuvalarım olur ve birkaç varyantı kontrol ederim ama hiçbir zaman gerçek bir programım olmazdı.

Hedefin bu kadar yakında olduğunu görmek sizi çalışmaya daha fazla teşvik ediyor.

Ancak 2020'de turnuvalar durdu ve her şey çok değişti. Bu korkunç yıldan önce... Bir dünya şampiyonası maçına hazırlanmak için çok az süreniz vardı, özellikle de benim durumumda ve bnce birçok şeyi yapmam gerekiyordu - stilimi değiştirmek, açılışlarımı değiştirmek, beslenme rejimimi değiştirmek vs. her şey değiştirmem gerekiyordu! Dolayısıyla tüm hayatımı değiştirdim ve bu çok stresliydi özellikle de birdenbire bunu yapmak zorunda kalmanız. Bu değişimin pozitif etkisi olacağı kesin ama bazı zararları da oluyor elbette.

2021 Dünya Şampiyonası

Danya: Pekala. 2021 Dünya Şampiyonası'nda Dubai'de Magnus'un karşısında oturuyorsun. O an aklından neler geçiyordu? Heyecan mı? Her şeyi susturup sıradan bir oyun gibi mi düşündün? Dünya Şampiyonluğu maçı başladığında hissetiklerinizi bize bir müzeyi gezdirir gibi anlatabilir misin?

Nepomniachtchi, 2021 Dünya Şampiyonası sırasında Carlsen'in karşısında. Fotoğraf: Maria Emelianova/Chess.com.

Ian: Pekalabu biraz da kesinlikle yeterince hazırlanmadığınıza kesinlikle emin olduğunuz bir sınava girmek gibi. Çok yavaş başlıyorsunuz ve kesinlikle bir şekilde başarmak istiyorsunuz. Kesinlikle mat etmek istiyorsunuz.

Bir şekilde Magnus'un satrançsal bir üstünlüğünü hissetmedim. Yani maçla ilgili çok iyimserdim. Maçın ilk yarısı az çok benim görüşümü de kanıtlıyordu. ancak aynı zamanda, karı tarafın maça nasıl yaklaştığını ve bununla nasıl baş ettiğini de hafife aldım. Bu, Magnus'un "turnuva baskısı" değildi. Tamamen farklı bi oyuncu da değildi; ama kesinlikle stratejisini buna göre ayarlamış ve kendisini maçlara göre, her şeye göre ayarlayabiliyordu.

Ancak ilk oyundan önce... Tabii ki, hangi turnuvaya girersem gireyim başta çok iyimser olurum her zaman ve Dubai'de belli bir ana kadar çok iyimserdim. Ancak, evet maçın tamamı böyle değildi. Tamamen yeni bir şey değildi, şunlara az çok alışkınım: Fotoğrafçılar, kameralar ve biraz heyecan, hype vs. Ancak biraz da yeni bir deneyimdi.

Maçlarda oynamaki turnuvalarda oynamaktan biraz daha farklı. Turnuvalarda, birileriyle, bir başka oyuncuyla konuşabilirsiniz. Dikkatinizi başka yöneltebiliyorsunuz, başka oyunlara bakabiliyorsunuz. Örneğin, bir takım şampiyonasında takım arkadaşınızın veya rakiplerinizin oyunlarına istediğiniz zaman bakabiliyorsunuz.

Ancak burada sadece bir oyun var ve rakibiniz de sadece bir tane. Bu biraz yeni bir his. Bundan önce oynadığım maç 2012'de [GM] Dmitry Andreikin'e karşıydı; ancak o da oldukça kısaydı, dört veya belki altı oyundu. Elbette, o da bir deneyimdi, maçı oynayarak edinebileceğiniz bir deneyim. Ayrıca bu maçları oynayan oyuncularla da konuştum, onlar da kendi hatalarını anlattılar. Ve bu noktada benim fikrim de tüm bu deneyimlerim bana fayda edeceğiydi; ama biraz naif kaldı bu düşünce; çünkü aslında her oyuncu, her oyun, her maç kendine özgüdür. Başkalarının yerine kendim koymaya çalışmama belki değdi; ama şimdi düşünüyorum da buna o kadar da güvenmemeliymişim.. 

Danya: En üst düzeydeki tüm satranççıların bir yardımcı ve koç ekibi, sekundantları ve arkadaları oluyor Dünya Şampiyonluğu maçları öncesi yanlarında.  Senin de böyle bir ekip kurduğunu tahmin ediyorum. Ekibindeki en önemli insanların bir kısmını paylaşır mısın? Maçta bu isimler masada yardımcı rolü mü oynadılar veya zor oyunlardan sonra seni destekleyen arkadaş gibi miydiler

Ian: Başarılı olan kadroyu bozmak istemeyeceğiniz söyleyebilirim. Adaylar Turnuvasında etrafımda olan hemen herkesi ekibimde tutmaya çalıştım. Takımın çoğu da aynı kaldı diyebilirim. [GM] Nikita Vitiugov, o zaman, kendi kariyerine biraz odaklanmak istediğini söyledi. Dolayısıyla yardımcı olmak biraz fazla stresli olabilirdi. Yine de bu maçı atlamak için kendi nedenleri vardı ve onun yerine [GM Boris] Gelfand'a Vishy'e karşı maçında yardımcı olan [GM] Evgeny Tomashevsky geldi.

Başarılı olan kadroyu bozmak istemiyorsunuz. Ve ben de Adaylar'da ekipte olan hemen herkesi [kadroda] tutmaya çalıştım.

Danya: Profesör. 

Ian: Evet, Profesör. Gerçekten hayatta ve satrançta bir profesör. Çok iyi bir insan. Takımımda bulunan herkesin ortak noktası sadece çok iyi bir satranççı, analist, sekundant olmaları değil aynı zamanda yakın arkadaşım olmalarıydı. Örneğin, Evgeny'le birbirimizi 2001'den beri filan tanıyoruz.

2019 Dünya Kupası sırasında Nepomniachtchi ve Tomashevsky.
Fotoğraf: Maria Emelianova/Chess.com.

Bu az çok böyle belirlendi; ama tabii ki geçmiş yılların büyük Rus Şampiyonlarıyla epeyce görüştüm. Sadece genel tavsiyeleri değil, satranç tavsiyeleri de aldım. Ve tabii ki  [GM] Peter Leko da büyük rol oynadı ki kendisi neredeyse [GM] Vladimir Kramnik'e karşı kazanıyordu. Herhalde bir şekilde bir başkasının maç kazanmasına yardımcı olmak bir tür intikam almak gibi oluyor.

Diyebilirim ki hiç bu kadar çok çalıştırıcım, koçum ve sekundantım olmamıştı. Ve Adaylar'dan beri bu benim ilerlememde çok etkili oldu; çünkü pek çok üst düzey oyuncunun aksine ben 26 veya 27 yaşına bastıktan sonra düzenli çalışmaya başladım. Dolayısıyla bu çok geç bir yaş aslında. Oldukça uzun bir süredir satranç elitinin içindeydim, yani 2700 üstündeydim. Ancak aynı zamanda, unvan için de yarışmaya yetmiyordu. O nedenle gelecek hakkında çok ümitliyim; çünkü halen gelişebileceğimi düşünüyorum. 

Danya: Bunu kanıtladın; çünkü Adaylar Turnuvası'nı iki defa üst üste kazanırken hâkim bir performans gösterdin. Magnus'la olan maçının performansını etkileyip etkilemediğini söyleyebilir misin? Magnus Maçı'ndan çıkardığın ve Adaylar'da ve yaklaşan [röportaj yapıldığında) Ding Liren'e karşı oynayacağın unvan maçında uygulayacağın bir ders var mı? Kısa süre sonra da Magnus'un unvanı bırakmasından bahsedeceğim.

Ian: Bir saniye Potkin'den de bahsetmem gerekir.

Danya: M-hm. [GM] Vladimir Potkin.

Ian: Evet. Az çok Baş Antrenörümdü ve o zamanki koordinatörümdü. Neredeyse 15 yıldır. Benim yakın arkadaşım ve bu uzun yıllar antrenörüm Potkin'di ve bu noktaya kadar benimle geldi. Tabii başka işler de yaptı; ama aynı zamanda tüm bu uzun yıllarda tek sekundantım gibiydi.

2023 Dünya Şampiyonası

Danya: Dolayısıyla Magnus'la bir maçın vardı, sonra geri döndün, Adaylar'ı tekrar kazandın. Şimdi Ding Liren ile tekrar karşılaşıyorsun ve bu dünya şampiyonluğu için ikinci şansın. Magnus'un unvanı bırakmasına da geleceğim. Magnus'la maçından çıkardığın özel bir ders var mıydı ve bu dersi Adaylar'da uyguladın veya yaklaşan unvan maçında uygulayacak mısın? O maçı aştın mı? Yaklaşan maçında o maçı ne kadar aklına getirmek istiyorsun?

Ian: Tabii ki, her başarısız oyun bir derstir.

every unsuccessful game is a lesson. Ve bu maçtan esasen aldığım şey tecrübeydi, tecrübe de oldukça üzücüydü (gülümsüyor). Belki de bu nedenle çok faydalı oldu. Maçın ortasında, her şeyi bir hamlede uyumaya başlamadan önce beklediğimden çok farklı olduğunu gördüm.

Her başarısız oyun br derstir... [Magnus ile olan maçımdan] Çıkardığım ana şey tecrübeydi ve bu tecrübe oldukça üzücüydü. Belki de bu nedenle çok faydalı oldu. 

Şimdi, bir açıdan bir maçın nasıl gideceğini veya nasıl gidebileceğini öngörebiliyorum. Örneğin, genel düşüncem Adaylar'ı kazanmak için üç veya dört oyun kazanmam gerektiğiydi. Bir maçı kazanmak için bir tane oyun kazanıp hiç kaybetmemem yetiyor. Bu da oldukça çocukla bir yaklaşım bence.

Yaklaşan maçla ilgili bunun Ding'e karşı tek avantajım olduğunu söyleyemem; ama bu en önemli şeylerden birisi. Az çok acı bir deneyimim oldu. Onun bu tarz satranç oynamaya ne kadar alışkın olduğunu bilmiyorum. Tabii ki orada burada bazı maçlar oynadı; ama bunlar atıyorum dört oyundu, altı oyundu. Bu aynı şey değil. Aynı düzeyde heyecan, olayla bütünleşme veya hazırlık olmuyor. Dolayısıyla bu benim lehime olacaktır.

2023 Dünya Şampiyonası birinci oyun önesi el sıkışma. Fotoğraf: Maria Emelianova/Chess.com.

Danya: Ding ile maçtak hazırlığın, Magnus Carlsen ile olan hazırlığından farklı mı olacak? Veya Magnus Carslsen rakibin olsaydı hazırlığın aynı mı olurdu ilk maçtakiyle, yoksa bir şeyleri değiştirir miydin?

Ian: Pekala… Bu ilginç bir soru; çünkü bir maça hazırlanırken her şeyden önce oynayacağınız kişiye hazırlanıyorsunuz. Bu da çok önemli; bunu önceden biraz hafife almıştım; çünkü Magnus stilini maç için oldukça değiştirmişti. Normalde ne oynarsa oynasın çok fırsatçıydı; ama bana karı ekstra şanslar vermeme konusunda çok katıydı. Genel stratejisini uyguluyordu vs. Bence yalnızca iyi oynamaya çalışıyordu, özellikle de Beyazla ilk oyunundan sonra, orada neredeyse kaybediyordu ve çok doğru oynamaya ve örneğin kendi bir şeyleri yaratmak yerine beni kendi hatalarımla oynamaya zorlamaya başladı. 

Ding'in nasıl oynayacağını göreceğiz. Normalde gördüğümüz Ding gibi mi olacak? Çok aktif, her iki renkle de girişime mi oynayın? Yoksa çok prensipli mi? Belki de başka bir tür mü oynayacak, hani "özel maç baskısı" gibi? Hazırlığıma dönecek olursak, ben daha çok kendime odaklandım. Eğer iyi oynarsam her şey olacağına varır.

Tabii ki, Magnus'un oyununda bir zayıf nokta bulmak zor. Stilinde; ama bu kendi hazırlığım dışına daha fazla odaklanmam gereken bir şeydi. Belki de bazı özel varyantları oynamak gibi... Eğer biraz sıkıcı, sakin bir satranç oynamak istiyorsanız buna kesinlikle varım. Bunlar benim daha çok ilgilendiriyor artık. Sonuç olarak, o zaman maç farklı gelişebilirdi; ama bu belki de iyi bir fikir değildi.

Ding Liren'den bahsedecek olursam, onun da güçlü tarafları var ve çok da güçlü olmayan tarafları var, dolayısıyla hem bir insan olarak hem de satranç stiline çok daha fazla odaklanacağım. Genel olarak, bir satranç oyuncusu olarak ve insan olarak, Dubai'de ne yapıp yapmadığımdan daha önemliymiş gibi geliyor bu bana.

Sonuç

Danya: Bazen uyandığında kendine "Bu inanılmaz zor. Bugün satranç çalışmak istemiyorum," dediğin oluyor mu? Seni devam etmeye iten güç nedir, hazırlanırken ve satranç kariyerindeki bu yeni en önemli sınava öncesi seni motive eden şey nedir?

Ian: Herhalde uyandığında böyle düşünüyorsan, muhtemelen biraz dinlenmen gerekiyordur. Bu da benim Magnus'la maçımdan önce kendime asla müsamaha göstermediğim bir konuydu. Diğer taraftan bu çok tartışmalı bir yaklaşım; çünkü Dubai'deki son iki üç haftada bile plaja gidip yüzmem, kokteyl denemem ve başka şeyler yaparak kendimi tazelemem gerekiyordu; ancak onun yerine dizüstü bilgisayarımın başında oturdum ve bazı varyantları geliştirdim. Yani, istatistiksel olarak maçta yaptığınız hazırlığın yüzde 2 veya 3'ünü kullanıyorsunuz. Dinlenme, sizin yerinize bir başkası oynarsa veya başka bir anormallik olursa söz konusu olabiliyor.  Bu da normal.

İstatistiksel olarak maçta, hazırlığınızın yüzde 2 veya 3'ünü kullanıyorsunuz. Geri kalanını, enine sonunda ancak sizin yerinize bir başkası oynarsa masada görebiliyorsunuz. 

O zaman, her şeyi iyice rötuşlayarak parlayacak hale getirmenin inanılmaz önemli olduğunu hissediyordum. O nedenle satranç çalışmayı hiç bırakmadım, yani ilk oyundan 2-3 gün öncesine kadar ki bu da oldukça yanlıştı. Muhtemelen bu da derslerden birisiydi: Dinlenmek daha iyi gibi hissediyorsanız, gerçekçi olup satrançtaki tüm varyantları tekrar edip hatırlayamayacağınızı kabullenebilmeniz gerekiyor.

Tabii ki kendinize karşı dürüst olup yapmanız gereken çalışmayı da es geçemezsiniz. Ne yapmanız gerektiği ve ne kadarını yapabileceğiniz, ne kadar daha fazladan çalışabileceğinizi hesaplamalısınız; ama bunun yine de bir oyun olduğunu ve her şeyin evde dizüstü bilgisayarınızda değil masa başında netleştiğini kabullenmelisiniz. Aslında beyniniz bir noktada Aralık'ta olduğu gibi çalışmayı reddedebiliyor ki bu Aralık'ta oldu. Belki de aşırı derecede çalışmak o kadar da iyi değildir.

Danya: Son bir soru. Satrançta en güzel bulduğun şey nedir? Seni bir satranç oyuncusu olarak ileri taşıyan şey nedir? Kendini bir sanatçı mı görüyorsun yoksa bu senin için daha çok sporvari bir çaba mı? Kendi satranç mükemmeliyetine olan yolculuğunu nasıl tarif edersin? Hepimizin çok sevdiği bu oyunda senin iştahını en çok artıran oyunda en güzel bulduğun şey nedir?

Ian: Aslında kendimden bahsetmeyi çok da sevmiyorum. Belki de arada bir yerde. Bence sadece güzellik ve öüller için oynayan bir sanatçı olmayı memnuniyetle kabul edebilirim. Sadece kendimi ve seyircileri eğlendirmek için. Ancak gerçekte eğer kazanmak istiyorsanız, olmak istediğinizden daha pragmatik olmalısınız. Oyun stilime yakın zamanda yaptığım bazı eklemeler turnuvalardaki sonuçlarımın biraz daha iyileşmesini sağladı diyebilirim. Yani bir turnuvada oynadığım zaman, diyelim ki bir Hızlı Satranç, Yıldırım veya çok kuvvetli bir döner turnuva olabilir, güzel bir fikir gördüğümde evet bunu niye denemeyeyim ki diye düşünüyorum. Sadece sonuç için oynadığınızda farklı bir yaklaşım seçmeniz gerekiyor.

Yani, satrancı sadece zevk için oynayan, kendileri için oynayan amatörleri biraz kıskanıyorum. Bu, her şeyden önce bir oyun. Benim için bu akşam bazı hedefleri elde etmekten bahsederken çok daha fazla spor tabii ki.

Danya: Görüşlerini, hikâyeni ve zamanını paylaştığın için çok teşekkürler. Sinquefield Kupası'nın kalanında başarılar dilerim.

Ian: Teşekkürler!

CHESScom kullanıcısından daha fazla
Uluslararası Kulüpler Arenası: Tüm Bilgiler

Uluslararası Kulüpler Arenası: Tüm Bilgiler

Champions Chess Tour Finals 2023: Aradığınız Her Şey

Champions Chess Tour Finals 2023: Aradığınız Her Şey